Nonlinear Architecture

by Tuğrul Yazar | May 23, 2014 12:48

This is my Turkish translation of the 1997 article by Charles Jencks, “Nonlinear Architecture: New Science = New Architecture?”. Very short but the cult text explains the emergence of a new technology-based architecture. Although very old, it is still an up-to-date discussion for computational design research.

NON-LINEAR ARCHITECTURE: NEW SCIENCE = NEW ARCHITECTURE ?

Charles Jencks

Yüz yıldan beri pekçok mimar yeni oluşan yaşam koşullarının yeni bir mimarlığı doğuracağını söylemişlerdir. İronik olarak, bu söylemler Modernistler tarafından gelenekselleştirilmiş, ancak zaten bilinen söylemin bir başka biçimi olmaktan öteye geçememiştir. Dolayısıyla Mies’in, “Her Pazar sabahı yeni bir mimarlık olmaz” sözündeki kızgınlığı, moda çağının hiçbir yere gitmeyen hızlı değişimleri ile uğraşan eski modernistlerin şüpheciliğini göstermektedir.

Tabii ki, felsefe ve dünya görüşündeki yön değişimini vurgulayan başka bir argüman da kurulabilir. Buna göre, temel düşünce çerçevesinde bir değişim meydana geldiğinde, mimarlıkta da yön değişimi olmalıdır. Çünkü mimarlık da diğer kültürel ifade formları gibi, zihinde hüküm süren paradigmaların içinde gömülüdür. Bu durumda sorumuz kısmen sosyolojik olmaktadır: Newton paradigmasından gelişen eski modernin çizgisel bilimlerinden farklı bir bilime gerçekten sahip miyiz? Karmaşanın bilimi üzerine çok şeyler iddia edilmiştir. Bunlar, Santa Fe Enstitüsü’nün tahminine göre, son üçyüz yılın indirgemeci bilimlerini tamamlayacaktır. Ancak, post-modern bilimlerin çizgisel olmayan dinamikleri eskinin yerini alabilmiş midir? Fraktaller ve kendini organize eden sistemler Öklit geometrisinden ve mekanistik sistemlerden daha fazla kullanılmakta mıdır? Bunlar çizgisel mekaniklere nazaran doğaya daha uyumlu mudur? Bilim adamları ne zamandan beri kaos teorilerini birincil açıklamaları olarak kabul etmektedirler?

Mae-Wan Ho ve Peter Saunders’a göre, bilimin mekanik ve çizgisel paradigması önemini yitirmiştir: bu durum, bilim toplumu veya bilim adamlarının çoğunluğunun çizgisel olmayan paradigma hususunda fikir birliğine vardıkları anlamına gelmemektedir; kaldıki onlar kesin formülasyonlar üzerinde bile fikir birliğine varamamaktadırlar. Mekanistik dünya görüşü (son seksen yılın kuantum fiziği ve kaos biliminin sayesinde) bitmiş olabilir, ancak organisizm, karmaşıklık bilimi, çizgisel olmayan dinamikler ve yeni genetik gibileri onun mirasçısı olamamaktadırlar. Bunlar birbirleriyle karşılaştırılabilirler ancak tek bir ses veya teoriyi ifade etmemektedirler. Mae-Wan Ho ve Peter Saunders, yeni bilimin kendilerin ait güçlü spekülasyonlar içeren tanımında net olarak belirtmektedirler ki; Mae-Wan’ın kelimeleriyle bir evrende, anlık ve yerel olmayan içsel iletişimlerin olduğu yerde, RNA’dan DNA’ya doğru ters enformasyon olabilir. Bu, ve yeni bilimlerin ortaya attığı pekçok iddia, mekanistik paradigmayı tartışmalı hale getirerek, evrenin Newton, Darwin ve diğerlerinin söylediğinden çok daha fazla yaratıcı, özgür, kendi organize olan ve açık olduğu izlenimini uyandırmaktadır.

Yeni bir bilim olduğunu varsayarsak ve onun değerlendirilmesi için kısmi bir fikir birliğine varırsak, bir sonraki soru: “Bu yeni paradigmanın güncel örnekleri nelerdir?” olacaktır. Burada cevap, bu kitapta sunulan binaları içermektedir: bunların üçü, 90’ların yeni ufuklar açan binalarıdır: Frank Gehry’nin Bilbao’daki Guggenheim Müzesi, Peter Eisenman’ın Cincinnati’deki Arnoff Merkezi ve Daniel Libeskind’in Berlin Müzesi Yahudi Eklentisi. Her üçü de çizgisel olmayan binalardır ve bilgisayarla planlama ve tasarım gibi, kısmen çizgisel olmayan metodlarla türetilmiştir. Her biri, mimarlıkta metaforun rolü üzerine önemli sorular içermektedir: bunlar, sürekliliği olan varyasyon dilinin seçimi ve değiştirilmesi, ve onun kullanımına özgü yeni anlamların keşfedilmesidir. Yeni bilim = yeni dil = yeni metaforlar. Mimarlık, sadece farklı bir düşünce paradigmasını ifade etmez, aynı zamanda kendisi açıklanabilir bilginin disiplini haline gelmektedir. Cecil Balmond’un mühendislik icatları, ARM’nin düzensiz ve fraktal döşemeleri, ve diğer yenilikler mimari düşünceyi ilerletmektedir. İleride belirteceğim gibi, bu durum aynı zamanda metaforik icatların sorumluluğunu üstlenmektedir.

Bir başka mesele, bu paradigmanın bilinçli olarak zorlanmakta oluşu üzerinedir: bilim ve mimarlık arasındaki bir paralelliği mi, yoksa daha derin birşeyi mi görmekteyiz? Bu sadece bilgisayarın kullanımı ve eğrisel binaların tasarımı –bir moda- mıdır yoksa zihinsel manzaramızdaki bir değişim midir? Philip Johnson’un bu paradigmaya dönüşü, Monsta Evi’ndeki tasarımıyla ortaya çıkmıştır ve her iki tanımı da içermektedir. Dürüst olmak gerekirse, mimarlar bütün o bilimsel sistemleri ne kadar anlamaktadır? Veya bu ne kadar formalist bir trenddir? Yeni bir ikonografi, yeni bir stil ve anlam seti sağlayabilirler mi? Bir kişi hayalindeki yapıyla tüm bir şehri tasarlayabilir mi?

En derin sorular: Ne fark eder? Çizgisel olmayan mimarlık, eski modernizme kıyasla doğaya ve evreni anlayışımıza daha mı yakın? Daha mı iyi? Daha mı hassas, işlevsel, yaşanabilir? Algımızda var olan estetik kodlara daha mı yakın? İçinden geliştiği post-modern ve dekonstrüktivist mimarlığın geleneklerinin yerini mi almakta?

Bu soruların cevabı, özünde değişim fikri olduğu müddetçe “evet” olabilir, ancak bunu söylemek için henüz çok erken. Kültürel ve ruhani doğaya dair destekleyici başka argümanlar bulunmaktadır: mimarlık, çağdaş yaşamın ruhu ve sanat biçimlerinin yaşamını ifade ederek yeni diller keşfetmelidir. Pekçok kimse bu açıklamayı yeterli bulacaktır. ARM’nin Storey Hall’ında klasik ve modern kadar kolay anlaşılabilen, ancak daha sürprizli ve değişken bir düzen içeren yeni bir kentsel dil görülmektedir. Bu kendiliğinden oluşmakta olan gelenekte başka yenilikler veya mutasyonlar yer-biçim binalarını içermektedir. Bina olarak topografya, yeni bir karmaşık tip olarak ortaya çıkmıştır ve az sayıda inşa edilmiş örneği Eisenman, Miralles, Koolhaas, Gehry, Ben van Berkel’e aittir, Foreign Office Architects ve Morphosis tasarımları da halen inşa edilmektedir. Kısmen realist olarak maksimum geri dönüşle motive olmakla beraber, aynı zamanda mimarlığı daha büyük bir topoğrafya geleneğine döndürmektedirler. Bu gelişmekte olan paradigmada daha başka motivasyonlar vardır – indirgenemeyen çoğul amaçlar ve stiller içerdiği için – bu sebeple çizgisel olmayan mimarlık, yeni karmaşıklık bilimi ile beslenerek yeni bin yılın başlıca hareketi olarak başarılı olacaktır. Nereye giderse gitsin bu yeni yaklaşım, Newton’un ve geleneksel mimarlığın daha önce karşılaştığı mücadelelerle karşılaşacaktır.

Çeviri: Tuğrul Yazar (2006)

Source URL: https://www.designcoding.net/nonlinear-architecture/